İslam felsefesi, insanın kendisi, çevresi ve evrenle olan ilişkilerini, aynı zamanda metafiziksel meselelerin niteliğini, İslam'ın temel esasları çerçevesinde akıl yoluyla sistemli bir şekilde yorumlama ve izah etme girişimi olarak ortaya çıkmıştır. Bu felsefi düşünce akımları, İslam dininin itikadi esaslarını mercek altına alarak, çeşitli dal ve ekollerde gelişim göstermiştir.
9. yüzyılda, İslam filozofları antik felsefenin kavram ve yöntemlerini kullanarak düşüncelerini ifade ederek farklı felsefe ekolleri doğurmuştur. İslam düşünce tarihinde Meşşailik, İşrakilik ve Aşkın Felsefe (Hikmet-i Müteâliye)gibi güçlü ve etkili gelenekler ortaya çıkmıştır. Özellikle İşrakilik, Aristocu mantığın ötesine geçerek hakikatin mistik sezgi ve riyazet yoluyla elde edilebileceğini savunmuştur.
İslam felsefesinin klasik döneminde, Fârâbî ve İbn Sina gibi isimler Meşşai geleneğe büyük katkılarda bulunmuşlardır. Bu geleneğin temsilcileri, Aristoteles’ten büyük ölçüde etkilenmenin yanı sıra, Yeni Platoncu unsurları da sistemlerine dahil etmişlerdir. Özellikle İbn-i Sina, felsefi otorite olarak Aristoteles'i benimsemiş, fakat Meşşai filozoflar, Aristoteles'in metafiziğinin temel düşüncelerini, özellikle nedensellik kavramını, İslam dünyasına uyarlama çabası içerisinde olmuşlardır. Bu filozoflar, İslam kültürüne felsefî düşünceyi tanıtmış ve İslam düşüncesinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamışlardır.
Ayrıca Okumanızı Tavsiye Ederiz: İslam Felsefesi: Düşünce semasında bir yolculuk
Bu tarihi seyir boyunca, İslam felsefesi birçok farklı akım ve okulun doğuşuna sahne olmuş, felsefenin İslam dünyasındaki gelişimi, farklı kültürel ve entelektüel etkileşimlerle zenginleşmiştir. Bu süreç, İslam felsefesinin hem İslam dünyasında hem de Batı felsefesi üzerinde derin etkiler bırakmasını sağlamıştır.
Önemli İslam Filozofları ve Eserleri
İbn-i Sina (Avicenna) (980-1037): Tıp, felsefe ve bilimin birçok dalında eserler vermiş olan İbn-i Sina, özellikle "el-Kânûn fî't-Tıb" (Tıp Kanunu) adlı eseriyle tanınır. Bu eser, tıp alanında Orta Çağ boyunca temel bir referans kaynağı olarak kabul edilmiştir. İbn-i Sina'nın felsefesi, varlıkların Allah’tan çıkan bir kademelenme süreci olduğunu ileri sürer ve "faal akıl" gibi kavramlar ile ön plana çıkar. İbn-i Sina’nın felsefesi eserlerinden ön plana çıkan eserler şunlardır:
- eş-Şifa: Bu kitap İbn-i Sina’nın en önemli felsefi eseri olarak kabul edilir. Kitabın bölümleri 4 konuya ayrılır. 1. Mantık, 2. Fizik 3. Matematik 4. İlahiyat (Metafizik)
- en-Necat: İbn-i Sina’nın felsefesinin özeti olarak nitelendirebileceğimiz bir kitaptır. en-Necat kitabı da eş-Şifa ve el-İşarat ve’t Tenbihat kitaplarından sonra İbn-i Sina’nın en önemli felsefi eserlerinden biri olarak nitelendirilebilir.
- el-İşarat ve’t Tenbihat: Muhtemelen İbn-i Sina’nın yazdığı son kitaptır. İki cilt halinde olan kitap genel olarak mantık ve metafizik olarak geniş iki bölümden oluşur.
- Dânişnâme-i Alâî: Bu kitap İbn-i Sina’nın farsça yazmış olduğu önemli eserlerinden biridir. Bu kitap da mantık, fizik, astronomi, musiki ve metafizik alanları üzerine yazılmıştır.
Gazzâlî (1058-1111): Felsefeyi, inancı ve kendi iç dünyasını derinlemesine sorgulayan Gazzali, "el-Munkız Mine’d-Dalâl" adlı eseriyle öne çıkar. Bu çalışması, şüphe ve düşünsel arayışın bir ifadesi olarak görülür ve Batılı düşünürler üzerinde de etkili olmuştur.
Feridüddin Attar (1136-1221): Tasavvuf edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Attar'ın "Mantıku't-Tayr" (Kuşların Dili) adlı eseri, mistik bir yolculuğu ve ruhani arayışı simgeler. Bu eser, okuyucuyu manevi bir arayışa ve anlayışa davet eder.
İbn-i Rüşd, İslam felsefesi tarihinde önemli bir yere sahip olan filozoflardan biridir. Meşşai ekolünün önde gelen temsilcilerinden biri olarak, din ve felsefe, akıl ve vahiy arasında köprüler kurmuştur. İbn Rüşd, özellikle Aristo'nun eserlerine yaptığı şerhlerle tanınır ve bu çalışmalarıyla Batı düşünce dünyasında derin izler bırakmıştır. Kendisinin din, felsefe, mantık, tıp, siyaset gibi birçok alanda 150'den fazla eser kaleme aldığı bilinmektedir. En bilinen eserleri arasında "Tehafütü't-Tehafüt" (Tutarsızlığın Tutarsızlığı) ve "Faslü'l-Makal" (Makalelerin Ayrımı) yer alır. İbn Rüşd'ün eserleri, din ile felsefenin aynı kaynaktan beslendiği ve birbiriyle uyumlu olduğu görüşünü savunur. Ayrıca, akıl ve vahyin birbiriyle çelişmediğini, gerçek bilginin bu ikisinin birleşiminden ortaya çıkacağını öne sürer.
Farabi ise, İslam düşünce tarihinde "İkinci Muallim" (Aristoteles'ten sonra) olarak bilinir ve özellikle siyaset felsefesi ve metafiziği üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Farabi'nin eserleri, İslam dünyasında olduğu kadar Batı'da da etkili olmuştur. Farabi, ideal bir toplum düzeni ve mutlu insanın nitelikleri üzerine derinlemesine düşünmüş, felsefe ve bilimin toplum üzerindeki etkilerini vurgulamıştır. Günümüzün bazı düşünürlerine göre Farabi, gerçek anlamda İslam felsefesinin kurucusu olarak görülmelidir.
Molla Sadra, İslam felsefesinde "hikmet-i mütealiye" olarak bilinen Aşkın felsefe ekolünün kurucusu sayılır. Varlık ve var oluş üzerine kurduğu derin felsefi sistemle tanınır. Molla Sadra, varlığın sürekli bir akış içinde olduğunu ve varlıkların derecelerine göre farklılaştığını savunur. Onun düşünceleri, varlık felsefesi ve metafizik alanında önemli bir dönüşüm yaratmıştır. Özellikle İbn-i Sina’nın dakik felsefi düzeninde cevap bulmayan birçok mesele, Molla Sadra’nın felsefesinde tatmin edici çözümlere kavuşmuştur.
Şihabüddin Sühreverdi ise, İşrakilik ekolünün kurucusudur. Sühreverdi, bilginin sadece akıl yoluyla değil, aynı zamanda içsel bir aydınlanma ve sezgi yoluyla da elde edilebileceğini savunmuştur. Onun felsefesi, ışık metaforu üzerine kuruludur ve varlık, bilgi ve etik konularında derinlemesine tartışmalar sunar.
Ayrıca Okumanızı Tavsiye Ederiz: Oryantalizmin "Felsefe" Safsatası
Bu filozoflar, İslam düşünce dünyasının yanı sıra Batı felsefesi üzerinde de derin etkiler bırakmıştır. İbn Rüşd ve Farabi gibi düşünürlerin eserleri, Rönesans döneminde Avrupa'da yeniden keşfedilmiş ve modern Batı felsefesinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Molla Sadra ve Şihabüddin Sühreverdi'nin düşünceleri ise, özellikle İslam dünyasında derin bir etki yaratmış ve sonraki nesiller üzerinde önemli bir miras bırakmıştır.
Bu filozoflar, İslam düşünce dünyasında önemli bir yer tutmakla kalmayıp, Batı felsefesi ve düşünce tarihine de derin etkilerde bulunmuşlardır. Onların çalışmaları, çeşitli alanlarda bilgi ve felsefi düşünceyi geliştirmeye katkıda bulunmuş ve zamanlarını aşarak günümüze kadar ulaşmıştır.
İslam Felsefesi Tarihi Kaynakları | En Önemli İslam Felsefesi Tarihi Kitapları
İslam felsefesi tarihi konusunda birçok eser yazılmış olsa da diğer alanlara göre İslam felsefesinin tarihi hakkındaki çalışmaların sınırlı olduğunu belirtmek gerekir. Yoğun akademik çalışmalara müsait bir alan olan İslam felsefesi tarihine yönelik birçok yaklaşım batılı felsefecilerin özel perspektifleri yahut oryantalizmin etkisi altında kalmıştır. Dolayısıyla bu alanda kaleme alınmış eserlere eleştirel yaklaşımların ufuk açıcı olabileceğini hatırlatmalıyız. Öte yandan İslam felsefesi tarihine yönelik bazı yeni yaklaşımlar, oryantalistlerin görüşlerinin aksine tam anlamıyla İslam felsefesinin Farabi ile başladığını, Farabi’nin İslam felsefesinin kurucusu olduğunu savunur. Bu yenilikçi yaklaşımı benimseyen filozoflar ve felsefe tarihçileri arasında İranlı filozof Prof. Dr. Rıza Daveri Erdekani öne çıkmaktadır. Rıza Daveri Erdekani “Biz ve İslam Felsefesi Tarihi” adlı eserinde İslam felsefesi ve söz konusu derin düşünce geleneğinin tarihine yönelik yaygın görüşü sorgulayarak farklı bir görüş benimseyip İslam felsefesi tarihi alanında ufuk açıcı ve yenilikçi bir yöntem izliyor.
İslam felsefesi tarihi alanındaki öne çıkan eserleri şu şekilde sıralayabiliriz:
- İslam Felsefesi Tarihi – Macid Fahri
- İslam’da Felsefe Tarihi – Miyan Muhammed Şerif
- İslam Felsefesi Tarihi – İshak Hüseynî Kuhsarî
- İslam Felsefesi Tarihi – Henry Corbin
- İslam Dünyasında Felsefe Tarihi – Hanna el-Fâhurî
- İran ve Dünyada Hikmetin Seyri – Seyyid Muhammed Hamaney
- İslam Felsefesi Tarihi – Seyyid Hüseyin Nasr, Oliver Leaman
- İslam Felsefesi Tarihi – Hasan Muallimî
- İslam Dünyasında Felsefi Düşüncenin Serüveni – Gulamhüseyin İbrahimî Dinani
- Biz ve İslam Felsefesi Tarihi – Rıza Daverî Erdekânî
Yukarıda ele aldığımız kitapların birçoğu Türkçeye tercüme edilmiştir ancak bu yazıda İslam felsefesi tarihine ilgi gösteren öğrencilere ve diğer okurlara önereceğimiz kitap “İslam Dünyasında Felsefi Düşüncenin Serüveni” adlı eser olacaktır. Yaşayan filozof lakabını taşıyan İranlı filozof Prof. Dr. Gulamhüseyin İbrahimî Dinanî’nin kaleme aldığı bu eser Necmettin Erbakan Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tahir Uluç tarafından Türkçeye tercüme edilmiş ve 3 ciltte Ketebe yayınlarınca basılmıştır.
yorumunuz