İran’ın geniş çaplı diplomatik faaliyetlerini analiz etmek üzere Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ile bir röportaj gerçekleştirildi. Bu kapsamlı ve özel İRNA röportajı, Dışişleri Sözcüsü'nün 14. hükümet dönemindeki ilk özel röportajı olma özelliğini taşıyor.
Röportajın öne çıkan bölümleri
Son günlerde, özellikle Batı dünyasının genelinde, Avrupa ülkelerinin İran’a yönelik baskılarında artış gözlemliyoruz. Bu baskılar, esasen, İran’ın Rusya’ya füze gönderdiği ve bu ülkeyi Ukrayna ile olan çatışmasında desteklediği yönündeki asılsız iddialar üzerine yoğunlaşmış durumda. Ancak Ukrayna Devlet Başkanı’nın yakın zamanda yaptığı, İran’ın silah ya da füze gönderdiğine dair hiçbir bilgiye sahip olmadıklarını açıkça belirttiği açıklamalar bağlamında, bu konudaki görüşünüz nedir?
Ukrayna Devlet Başkanı’nın açıklamaları, bu asılsız iddialara dair tek örnektir. İran İslam Cumhuriyeti olarak bu çatışmanın başından itibaren uluslararası ilişkilerde güç kullanımını kabul etmediğimizi ve ülkelerin anlaşmazlıklarını barışçıl ve diplomatik yollarla çözmesi gerektiğine olan inancımızı net bir şekilde dile getirdik. Ukrayna meselesinin de müzakere yoluyla çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Başından beri bu çatışmanın tarafı olmadığımızı ve İran’a yönelik ortaya atılan suçlamaların asılsız olduğunu vurguladık. Bu iddialar, Avrupa ülkelerinin İran’a baskı uygulamak için kullandığı bahanelerden başka bir şey değildir.
Avrupa ülkelerinden gelen yaptırımlar ve baskılar devam ederken, bu kez Amerikan medyası ve bazı yetkililer tarafından, İran’ın ABD’nin iç meselelerine, özellikle son seçimlere müdahale ettiği yönünde yeni suçlamalar dile getiriliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu tür suçlamalar artık klişe haline gelmiştir. Son birkaç yıldır, ABD seçimleri sırasında zaman zaman İranlı hackerların ya da unsurların Amerikan kamuoyunu etkilemeye çalıştığına dair iddialar gündeme gelmektedir. Bu iddialar tamamen gülünç ve temelsizdir.
Ayrıca, İran’ın bazı eski ya da mevcut ABD yetkililerine yönelik eylemler planladığına dair bir başka iddia da ortaya atılmıştır. Bu iddialar da tamamen asılsızdır ve reddedilmektedir.
ABD’deki yönetim değişiklikleri bağlamında, bölgesel ve uluslararası düzeyde farklı bir perspektif öngörebilir miyiz?
Herhangi bir ülkede hükümet değişikliği, doğal olarak o ülkenin politikalarında değişikliklere yol açar. Ancak önemli olan, hükümetlerin BM Şartı'nın ilkelerine bağlı kalması ve uluslararası hukukun gereklerine uygun hareket etmesidir. Hükümet değişiklikleri de bu çerçevede olmalıdır. Bu genel bir ilkedir ve değişikliğin hangi ülkede gerçekleştiğinden bağımsızdır.
ABD’deki son seçimler oldukça anlamlı sonuçlar doğurmuştur. Halkın neden önceki hükümeti tercih etmediği açıkça görülmektedir. ABD’nin bölgesel politikasının, halkın bu memnuniyetsizliğinde etkili olduğu inkâr edilemez.
Geçtiğimiz yıl boyunca, ABD kamuoyunda, gerek üniversitelerde gerekse genel platformlarda, Gazze halkına yönelik katliamlara ve soykırıma karşı açık bir şekilde tepki gösterilmiştir.
Amerikan halkının büyük bir kısmı, hükümetlerinin Gazze’deki soykırımı desteklemesine ve masum insanları öldürmek için kullanılan silahların gönderilmesine karşı çıkmaktadır. Ancak, geçtiğimiz yıl yaşananlar benzeri görülmemiş bir trajedidir. Yaklaşık 200 bin insan öldü ya da yaralandı ve birçoğu hâlâ enkaz altında. Bu durum, küresel vicdanın kabul edebileceği bir şey değildir ve bölge halkının etkili ülkelerden beklentisi, bu meşru talebi ciddiye almalarıdır.
yorumunuz