New York, İRNA- Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan: Uluslararası toplum derhal şiddeti durdurmalı, kalıcı bir ateşkes sağlanmalı ve İsrail'in Lübnan'daki vahşeti, bölgeyi ve dünyayı ateşe vermeden önce durdurulmalıdır.

Cumhurbaşkanı Dr. Mesud Pezeşkiyan, Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu’ndaki konuşmasının başında, eski Cumhurbaşkanı Şehit İbrahim Reisi'yi anarak saygı duruşunda bulundu.

 Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan'ın konuşmasından önemli başlıklar:

-Ülkemin yeni çağa giriş yapabilmesi ve küresel düzende yapıcı ve etkili bir rol üstlenebilmesi için sağlam temeller atmayı, engelleri ve zorlukları ortadan kaldırmayı, ülkemin ilişkilerini bugünün dünya gerçeklerine ve gereklerine göre düzenlemeyi amaçlıyorum.

-Dünya insanları, geçtiğimiz yıl boyunca İsrail rejiminin gerçek yüzünü gördüler; bu rejimin liderlerinin nasıl suç işlediğini ve on bir ay içinde Gazze’de, çoğu kadın ve çocuk olan 41 binden fazla masum insanı nasıl katlettiğini gördüler. Fakat buna "meşru savunma" diyorlar! Hastane, kreş ve okulları "meşru askeri hedef" olarak tanımlıyorlar. Dünyanın dört bir yanındaki soykırıma karşı çıkan cesur insanlara ise "antisemit" diyorlar!

-İsrail, bizim topraklarımızda bilim insanlarını, diplomatları ve misafirlerimizi suikasta uğratan ve gizli ve açık terörist grupları destekleyen bir rejimdir. Buna karşılık, İran, dört nesildir İsrail rejiminin suçları ve sömürgeciliğinin kurbanı olan özgürlük hareketlerini ve halkları desteklemektedir.

-Sizin ülkelerinizde İsrail’in eylemlerine karşı sokaklarda protesto gösterileri düzenleyen insanlarla yan yanayız ve insanlığa karşı işlenen suçları kınıyoruz.

-Uluslararası toplum hemen şiddeti durdurmalı ve bir an önce kalıcı bir ateşkes sağlanmalı, İsrail’in Lübnan’daki vahşeti, bölgeyi ve dünyayı ateşe vermeden önce durdurulmalıdır.

-İsrail rejimi Gazze’de yenildi ve katliam işleyerek, vahşetle ve savaşı genişletmeye çalışarak yenilmezlik efsanesini yeniden inşa edemez.

-Son birkaç gündeki kör terör saldırıları ve Lübnan’a karşı başlatılan geniş çaplı saldırılar, binlerce masum insanı katletti ve bu saldırılar cevapsız kalmayacaktır. Bu korkunç felaketi sona erdirmeye yönelik uluslararası çabalara karşı duran ve hala kendilerini insan hakları savunucusu olarak adlandıran hükümetler, bunun sonuçlarından sorumludur.

-Batı Asya ve dünyada yetmiş yıllık güvensizlik kabusuna son vermenin tek yolu, Filistin halkının kaderini tayin hakkını geri vermektir.

-İran, hiçbir savaşı başlatmadı ve yalnızca diğerlerinin saldırılarına karşı kahramanca savunma yaparak saldırganları pişman etti!

-İran, hiçbir milletin toprağını işgal etmedi; hiçbir ülkenin kaynaklarına göz dikmedi; ve bölgedeki kalıcı barış ve istikrarı sağlamak için komşularına ve uluslararası topluma birçok kez çeşitli planlar sundu.

-Bölgenin birliğinin ve güçlü bir bölge oluşturmanın gerekliliğinden bahsettik. Güçlü ve birleşik bir bölge birkaç ilkeye dayanır: Birincisi, komşu olduğumuzu ve komşuluk sayesinde her zaman yan yana kalacağımızı kabul etmeliyiz. Bölgedeki yabancı güçlerin varlığı geçici olup, istikrarsızlık kaynağıdır. İkincisi, bölgenin yeni düzeni kapsayıcı olmalı ve tüm komşuların yararına olmalıdır. Üçüncüsü, komşu ve kardeş ülkeler, değerli kaynaklarını yıpratıcı rekabetler ve silahlanma yarışına harcamamalıdır.

-Ben, modern tarihimizde defalarca tehdit, savaş, işgal ve yaptırımlarla karşı karşıya kalan bir ülkenin cumhurbaşkanıyım. Hiçbir zaman başkaları yardıma gelmedi, tarafsızlık ilanımıza aldırmadılar ve hatta saldırgana yardım ettiler. Deneyimimizden, yalnızca kendi halkımıza ve yerel yeteneklerimize güvenebileceğimizi öğrendik.

-İran İslam Cumhuriyeti, güvenliğini sağlama konusunda kararlıdır, başkalarına güvensizlik yaratmak gibi bir amacı yoktur.

-Biz herkes için barış istiyoruz ve kimseyle savaş veya kavga halinde değiliz.

-Ukrayna ve Rusya halkı için kalıcı barış ve güvenlik istiyoruz. İran İslam Cumhuriyeti, savaşa karşı olduğunu ve Ukrayna’daki askeri çatışmaların derhal durması gerektiğini vurgularken, her türlü barışçıl çözümü destekliyor ve bu krizin yalnızca diyalog yoluyla sona ereceğine inanıyor.

-Trump’ın nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesi, siyasi alandaki tehdit merkezli ve ekonomik alandaki güç odaklı yaklaşımı gösterdi.

-İran’a karşı maksimum baskı politikası, İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın teyidiyle nükleer anlaşmadaki tüm taahhütlerine bağlı kaldığı bir dönemde uygulandı. Nükleer anlaşmanın taraflarıyla etkileşime geçmeye hazırız. Eğer nükleer anlaşma taahhütleri tam ve iyi niyetle yerine getirilirse, diğer meseleler hakkında da diyaloga girilebilir.

-Amerikan halkına şunu söylüyorum: Ülkenizin sınırlarında askeri üsler kuran biz değiliz. Ülkenizi ambargo altına alan ve dünyanın geri kalanıyla ticari ilişkilerinizi engelleyen biz değiliz. Sizin ilaçlara erişiminizi engelleyen biz değiliz. Küresel banka ve para sistemine erişiminizi kısıtlayan biz değiliz. Ordu komutanlarınızı suikasta uğratan biz değiliz, ancak ABD, İran’ın en kıymetli askeri komutanını Bağdat havaalanında suikasta uğratmıştır.

-İran’a karşı yapıcı olmayan bir strateji izleyen tüm hükümetlere mesajım şudur: Tarihten ders alalım. Bu sınırlamaların ötesine geçebilir ve yeni bir dönem başlatabiliriz. Bu yeni dönem, İran’ın güvenlik kaygılarının tanınması ve ortak meseleler üzerinde birlikte çalışılmasıyla başlayacaktır.

-Hayati ilaçlara erişimin engellenmesi, yalnızca insan haklarının açık bir ihlali değil, aynı zamanda insanlığa karşı bir suçtur. Halkımız, yıllardır yaptırımların getirdiği büyük zorluklara rağmen, zulme karşı direndiğini göstermiştir. Yaptırımlar, bizi daha güçlü, iradesi çelik gibi ve kendine güvenen bir millet haline getirmiştir.

-İran, dünya güçleri ve komşularıyla eşit şartlarda etkili ekonomik, sosyal, siyasi ve güvenlik ilişkileri kurmaya hazırdır. İran’dan çıkan böyle bir mesaja uygun yanıt, daha fazla yaptırım uygulamak değildir.