Ulusal Kanal İran Temsilcisi Gürkan Demir İran İslam Cumhuriyeti’nin Siyonist İsrail rejimine 13 Nisan gecesi düzenlediği saldırıyı değerlendirdi.
İRNA Haber Ajansı Türkçe Servisine konuşan Gürkan Demir İran’ın İsrail’e saldırısının geniş çaplı, çok yönlü etkileri olduğunu belirterek saldırının yol açtığı sonuçların farklı yönlerini ele aldı.
Ulusal Kanal İran Temsilcisi Gürkan Demir’in İRNA Haber Ajansı Türkçe Servisine yaptığı değerlendirmeler şöyle:
7 Ekim Aksa Tufanı operasyonu tüm dünyada yeni dünya düzeni açısından bir eşik olarak görünüyordu. Öyle de oldu.
İran’ın operasyonu da hem 7 Ekim Aksa Tufanı özeninde hem de dünya genelinde etkisi olan bir döneme kapı araladı.
7 Ekim Aksa Tufanı operasyonu ile “İsrail yenilemez”, “İsrail’e saldırılamaz” gibi algılar çöktü. İran’ın operasyonu da bu çökmüşlüğü perçinledi. Bu Asya cephesi açısından son derece olumlu bir adımdı.
İran bu sayede İsrail’e önemli bir ders vermiş oldu. İran’ın kendi topraklarından bu operasyonu gerçekleştirmiş olması, bunun ilk kez olması, uyguladığı yöntem ve teknik açısından hem İsrail’e hem dünyaya şu mesajı vermiş oldu:
“Benim kırmızı çizgilerimi aşarsanız, kimsenin gözünün yaşına bakmam.”
İran’ın İsrail’e Saldırısı Çok Yönlü Etkilere Sahip
İran’ın bu saldırısı Filistin meselesini olumlu yönde etkiledi. İsrail bundan sonra Filistin sahasında ve Filistin’e destek veren kuvvetlere karşı atacağı adımları defalarca düşünmek zorunda kalacak. Artık bir düşündüğünü iki defa, iki düşündüğünü üç defa, üç düşündüğünü dört defa düşünmek zorunda.
İsrail’in Eli Müzakere Masasında da Zayıf
Artık İsrail kendi üzerinde daha fazla baskı hissedecek. Zaten sahada belirlediği hedeflere ulaşamadığı için masada da istediklerini almakta daha zayıf bir pozisyona gerilemiş oldu.
İsrail Çok Büyük bir Prestij Kaybı Yaşadı
Belirttiğim gibi İran’ın bu operasyonu karşısında İsrail’in çaresizliğini tüm dünya canlı yayınlarda izledi. İsrail çok büyük bir prestij kaybı yaşadı. Meseleyi sadece dronelar, füzeler hedefe vurdu mu vurmadığı tartışmasına indirgememek gerekir. Zaten demir kubbenin çeşitli yerlerde etkisiz hale geldiğini gördük. Burada sosyal, kültürel, psikolojik ve siyasi olarak çok fazla İran açısından artı İsrail açısından eksi yazılacak bir tablo oluştu.
O gece İranlılar sokaklarda davul zurna çalarken İsrailler tünellerde saklanmak zorunda kaldılar. Bu durumun en önemli sorumlusu da bugün İsrail’i yöneten Netanyahu hükümeti ve savaş kabinesi.
İsrail’in Güvenli Bir Yer Olmadığını Herkes Gördü
Öte yandan İran’ın bu saldırısında tüm gücüyle savunmaya geçen İsrail ekonomik olarak büyük bir hasara uğradı.
Ayrıca İsrail toplumunun panik içerisinde olduğunu unutmamak gerek.
“İsrail üst düzey güvenli bir yer” algısı zaten 7 Ekim Aksa Tufanı operasyonuyla bozulmuştu, İran’ın 13 Nisan saldırısı ise bu algıyı tamamen ortadan kaldırmış oldu.
İran’ın operasyonu İsrail’in içerisindeki tartışmaların artmasına da yol açtı. İsrailli bakanlar arasında bile farklı görüşler ortaya çıktı. İsrail zaten köşeye sıkışmıştı, bu saldırıdan sonra daha da zor bir duruma düştü.
Batı Cephesi İran’dan Böyle Bir Saldırı Beklemiyordu
Peki bekliyorlar mıydı böyle bir saldırıyı? Kesinlikle beklemiyorlardı. Amerika, İsrail ve Avrupa tarafı daha hafif diye tarif edilecek bir karşılık bekliyorlardı. Hatta hiçbir karşılık gelmemesine yönelik İran’a karşı yoğun bir diplomatik baskı uygulamaya çalıştılar.
Ancak 13 Nisan gecesi ABD ve Avrupa’nın yoğun diplomatik baskı uygulama çabalarının işe yaramadığını tüm dünya görmüş oldu.
Batı cephesi en fazla hafif bir cevap gelir diye bekliyordu. Belki Golan tepelerinde vs. İsrail’e ait bazı noktalara İran operasyon düzenler diye düşünmüş olabilirler. Ancak İran beklenmeyeni yaptı. Bu nedenle de karşı taraf neye uğradığına şaşırdı.
NATO İsrail’i Savunmak İçin Seferber Oldu
O gece demir kubbenin yetersiz kalması, İsrail’in kendini savunamayacak bir pozisyona olmasından kaynaklı olarak Fransa, Amerika ve İngiltere gibi ülkeler sürece dahil oldular.
Bu süreç bize gösterdi ki NATO İsrail’i koruyan bir pozisyona geldi. Yani NATO sadece NATO üyelerini değil, bugün çöküşe doğru hızla ilerleyen İsrail’i korumaya çalışıyor.
Kaldı ki NATO söylemlerinin aksine kendi bazı üyelerini dahi korumuyorken 13 Nisan gecesi İran İslam Cumhuriyeti’nin saldırısında NATO’nun İsrail’i savunmak, İsrail’i korumak için seferber olduğunu herkes gördü.
Bunu sağlayan da Amerika’ydı. Bu gerçek 7 Ekim operasyonundan bu yana ortaya çıkmıştı. İran’ın saldırısı ise bu gerçeğin daha belirgin bir şekilde herkes tarafından görülmesine yol açmış oldu.
İran’a Uyguladıkları Yaptırımlar İşe Yaramadı
İran’ın askeri operasyonundan sonra İsrail dahil olmak üzere batı cephesi artık İran’a karşı bir hamle yaparken istedikleri gibi hareket edemeyeceklerini anladı.
İran’ın saldırısıyla birlikte bölgedeki güç dengelerinin değişmesine yol açan bir tabloyla karşı karşıyayız; bu durum da yeni saflaşmaları beraberinde getiriyor. İran ile birlikte hareket etmek isteyen ülke sayısı artacaktır.
İran ile çalışmak isteyen ülke sayısı çoğalacaktır. Saldırının bu tarz olumlu etkileri de oldu Asya açısından. Atlantik cephe, ABD ve genel olarak batı açısından da girdikleri çöküş süreci her alanda ve her anlamda hızlandırıldı.
Böyle bir süreç içerisindeyiz. İran, Rusya, Çin ve Türkiye gibi öncülük ettiği Asya kuvvetlerinin tek bir yumruk olduğu zaman karşı tarafa nasıl bir darbe indireceğini de gözler önüne serdi İran bu operasyonda.
İran 45 yıldır ambargoya maruz kalan bir ülke, en önemli ambargo başlıklarından biri de askeri ve savunma sanayi alanı, öte yandan bu savunma sanayi alanını geliştirememesi için ekonomik ambargo da uygulanıyor, bu noktada da İran’ın kendisinin ürettiği füzeler ve İnsansız Hava Araçlarıyla bu operasyonu düzenlemiş olması önemlidir.
Bu operasyonda İran yapımı silahların kullanılması Asya kuvvetleri açısından da olumlu bir mesaj taşıyor. Türkiye’nin savunma sanayisinin, İran, Rusya ve Çin savunma sanayileriyle birleştiği zaman karşı kuvvetlerin yetersizliği matematiksel olarak sahadaki bu tarz olgular üzerinden de görülüyor.
Türkiye Basını Önemli Ölçüde Sınıfta Kaldı
Türkiye’deki basın maalesef önemli ölçüde bu olayda sınıfta kalmış oldu. Bir kısmı mezhepçiliği yüzünden İran’ın bu operasyonunu etkisizleştirme çabası içerisine girdi, bir kısmı batıcı olduğu için, bir kısmı Amerikancı olduğu için İran’ın bu operasyonunu etkisizleştirmek için büyük bir çaba sarf etti.
Ancak operasyonun büyük etkisi bir gerçek ve bu gerçeği böylesi yalanlarla silemezler.
Türkiye’de baktığımız zaman halkın İran’ın Filistin mücadelesine verdiği desteği daha iyi kavramaya dönük bir süreç de yaşanıyor ancak bu tarz algı haberleriyle bu sürecin de önüne geçinmek istendi.
Söz konusu askeri operasyon sonrasında dünya genelindeki basın da bu operasyonu manşetlere çekerken İsrail’in çaresizliği, ABD’nin yetersizliği, Demir Kubbe’nin artık işlevini yitirmiş olması, İsrail’in askeri anlamda İran karşısında zayıf kaldığı veya yetersiz kaldığı konumlaması yaparak meseleyi kendi ülke halkları ve dünya kamuoyuna sunmuş oldular.
İranlılar Ülkeleriyle Bir Kez Daha Gurur Duydu
Ek olarak şunu da belirtmem gerekiyor; İran halkı uzun yıllardır beklediği karşılığın verilmiş olmasından dolayı büyük bir memnuniyet duydu.
Mevcut yönetim sistemine, yönetime olan bağlılığını alanlara çıkarak, sağda solda yazılar yazarak, araştırma enstitülerinde olsun, üniversitelerde olsun veya gazeteler, dergiler olsun, önemli ölçüde İran’ın gerçekleştirmiş olduğu bu operasyonu anlattılar. Halk bu tablodan büyük oranda onurlandı.
Benim gördüğüm kadarıyla, konuştuğum İranlılar, röportaj yaptığımız İranlılar bu süreçte sözlerini hep “biz İmam Hamaney’in yanındayız, arkasındayız, hizmetindeyiz.” şeklindeki ifadelere getirdi. Veya bir İranlı kadın “benim dört çocuğum var, gerekirse her dördünü de savaş meydanına gönderirim.” diyerek halkın ne kadar kararlı olduğunu ifade etmiş oldu.
Toplam olarak ordu ve millet el ele sürecinin pekiştiği bir operasyon oldu bu. Amerika, İsrail ve genel olarak batı İran’ın bu hamlesi karşısında büyük bir şaşkınlığa kapıldılar, bir şok etkisi oluştu. Bu şoku henüz atlatmış değiller, uzun yıllar da atlatamayacaklar gibi görünüyor.