Balfour Deklarasyonu, 1917 yılında Britanya Dışişleri Bakanı James Arthur Balfour’un yazılı bir açıklamasını ifade eder. Bu deklarasyon (beyanname), başlangıçta Siyonist akımının liderlerinden Lionel Walter Rothschild'a yazılan bir mektup olarak sunulmuş olsa da, aslında büyük siyasi ve tarihsel öneme sahip bir anlaşmanın temelini atmıştır. Balfour Deklarasyonu, Siyonistler ve Britanya arasındaki bir anlaşmayı simgeler. İşte Balfour Deklarasyonu'nun geçmişi, kökleri ve ayrıntıları…
Balfour deklarasyonunun metni
Balfour deklarasyonunun içeriği bu şekildedir:
“Saygıdeğer Lord Rothschild; Majestelerinin hükumeti adına kabineye sunulan ve aynı zamanda kabul gören Yahudi Siyonist taleplerini memnuniyetle karşılayan deklarasyonu iletmekten memnuniyet duyarım.
Majestelerinin Hükûmeti, Filistin'de Yahudîler için bir millî yurt kurulmasını memnuniyetle karşılar ve bu hedefin gerçekleştirilmesine yardımcı olmak için gerekli tüm çabayı sarf edecektir. Filistin'deki mevcut Yahudî olmayan toplumların sivil ve dini haklarına veya diğer ülkelerde yaşayan Yahudîlerin sahip oldukları haklara ve siyasi statülerine zarar verecek hiçbir şey yapılmamalıdır. Bu deklarasyonu Siyonist Federasyonu’nun bilgisine sunmanız beni memnun edecektir”
Balfour deklarasyonunun 20 yıl öncesi;
Siyonistler Osmanlı imparatorluğuna başvuruyor
1897 yılında Theodor Herzl, ilk Dünya Siyonist Kongresini İsviçre'nin Basel kentinde düzenledi. Bu kongrede alınan kararlar, Yahudiler için ulusal bir vatanın Filistin'de, o dönemin dünya güçlerinin yardımıyla kurulmasını hedefliyordu. Herzl ve kongre üyeleri, bu hedefi gerçekleştirmek için o dönemin dünya güçleriyle işbirliği yapmayı, onların desteğiyle bu planı gerçekleştirmeyi amaçlıyordu.
Siyonistlerin bu doğrultudaki ilk durağı Osmanlı İmparatorluğu oldu. Çünkü Filistin o dönemde Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçasıydı. Ancak Herzl bir yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’na başvurmuş, Osmanlı Sultanının onu tekrar geri çevireceğini çok iyi biliyordu.
Herzl ilk Dünya Siyonist kongresinden bir yıl önce 1896'da, Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid'e mektup yazarak Filistin'e Yahudi göçüne izin verilmesi karşılığında Siyonistlerden 20 milyon İngiliz sterlini almasını teklif etmişti. Herzl II. Abdülhamid'e yaptığı teklifte bu miktarın Filistin’deki Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu’na ödediği yıllık vergi olarak tanımlamıştı. Theodor Herzl bununla da yetinmeyip söz konusu meblağın karşılığında Osmanlı Padişahının resmen tüm dünya Yahudilerinin Filistin’e göç etmeleri için davet etmesini istemişti. II. Abdülhamid’in bu teklifi reddetmesiyle birlikte Herzl başta olmak üzere Siyonistlerin planları suya düştü.
II. Abdülhamid Theodor Herzl’in teklifini nasıl yanıtladı
17 Temmuz 1901'de, Osmanlı İmparatorluğu ekonomik zorluklarla boğuşurken öte yandan da iç sorunlar ve bölgesel komplolarla uğraşıyordu. Sultan II. Abdülhamid döneminde Osmanlı imparatorluğu bir dizi sorunla karşı karşıya kalmıştı.
Herzl'in söz konusu küstahça teklifi bu dönemde II. Abdülhamid’in masasına gelmişti.
II. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu'nun zor dönemlerden geçtiğinin bilincindeydi ancak bu teklifi kabul etmeyeceğini açıkça ifade etti.
Sultan Abdülhamid, Herzl'e şu cevabı verdi:
"Herzl'e, bu konuda ciddi adımlardan kaçınmasını tavsiye ederim. Ben Filistin topraklarının bir karışından dahi vazgeçemem. Çünkü Filistin toprakları benim mülküm değil, İslam ümmetine aittir. Milletimiz bu topraklarda cihadlar yapmış, bu toprakları kanıyla korumuştur. Yahudiler paralarını kendilerine saklasınlar. Osmanlı hilafeti dağılırsa hiçbir ödeme yapmadan bu toprakları alabilirler ama bizim na’şımızdan geçmediğiniz sürece bu asla yaşanmayacaktır.”
II. Abdülhamid’in bu vurgulaması, İslam'ın sarsılmaz öğretilerinden kaynaklanıyordu. Siyonistler II. Abdülhamid’in bu yanıtından sonra başka bir devletten, başka bir güçten medet ummak dışında başka bir çare görmüyorlardı.
Balfour Deklarasyonu Neden Açıklandı
Balfour Deklarasyonu'nun açıklanmasının ardında birçok faktör bulunmaktadır. Bu faktörler, deklarasyonun ortaya çıkışını iyi anlamamıza yardımcı olur. İşte bu faktörlerden bazıları:
1. Lobi Faaliyetleri: Balfour Deklarasyonu'nun hazırlanmasında Dünya Siyonist Teşkilatı Başkanı Haim Weizmann, Britanya Avam Kamarası üyesi ve aynı zamanda ülkenin önde gelen bankacılarından Walter Rothschild ve Polonyalı dilbilimci ve gazeteci Nahum Sokolow gibi etkili isimlerin lobi çalışmaları büyük bir rol oynadı. Weizmann, Theodor Herzl'ın Siyonizm fikirlerini destekledi ve İngiliz hükümetinin önemli figürlerini Siyonistlerin amaçlarına hizmet etmeleri için ikna etmeye çalıştı.
2. Birinci Dünya Savaşı Sonuçları: Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere, savaşın sonunda büyük zaferler elde etti. Bu zaferler İngiltere'yi Batı Asya’da daha fazla etkili hale getirdi. Siyonistler, İngiliz hükümetinin gücünü ve etkisini kullanarak Filistin'e yerleşmeyi hedefledi.
3. Rothschild Etkisi: İngiltere'de Rothschild ailesi, Siyonizmin destekçileri arasında çok önemli bir rol oynadı. Bu etkili aile, İngiliz hükümetine Siyonist hedeflere destek vermesi konusunda baskı yapmış ve Siyonist akımı finanse etmiştir.
Ayrıca Okumanızı Tavsiye ederiz: "Hizbullah; Gücü, Lideri Nasrallah ve Son Savaş İlanı"
4. İçsel Anlaşmazlıklar: Siyonizm’in İngiltere'deki destekçileri arasında bile anlaşmazlıklar vardı. Örneğin, bazı İngiliz yetkililer Filistin'i İngiltere'nin egemenliği altında tutma fikrini benimserken, diğerleri Filistin'i Siyonistlere vaat etmek istiyordu. Bu içsel anlaşmazlıklar, Balfour Deklarasyonu'nun şekillenmesinde etkili olmuştur.
5. Yahudi Topluluğunun Tutumu: İngiltere'deki Yahudi topluluğu, Balfour Deklarasyonu'na karşı farklı görüşlere sahipti. Kimileri deklarasyonu desteklerken, diğerleri Filistin'deki yerel halkın haklarının korunmasına vurdu yapıyordu.
6. Stratejik ve Coğrafi Çıkarlar: Balfour Deklarasyonu, İngiltere'nin stratejik ve coğrafi çıkarlarıyla yakından ilişkilidir. Dolayısıyla bu maddeyi Balfour deklarasyonunun şekillenmesindeki en önemli madde olarak ele alabiliriz. İngiltere, Birinci Dünya Savaşı sonrasında büyük zaferler elde etti, ancak aynı dönemde Batı Asya’da da yapay bir varlık oluşturma fırsatı buldu. Bu bölge, İngiltere'nin küresel stratejik hedeflerinin bir parçası olarak büyük önem taşıyordu. İngiltere'nin coğrafi konumu, Batı Asya'ya erişimi ve özellikle Süveyş Kanalı'nın kontrolü gibi faktörler, bu bölgeyi stratejik bir hedef haline getirdi.
Balfour Deklarasyonu, İngiltere'nin Batı Asya'daki etkisini artırma hedefine hizmet ediyordu. Filistin'de bir Yahudi devleti, İngiltere'nin bu bölgedeki nüfuzunu sağlamlaştırmak ve yerel yönetim üzerinde daha fazla kontrol sağlamak için bir araç olarak kullanılabilirdi. Ayrıca, İngiltere'ye bu bölgede stratejik askeri üsler kurma ve Batı Asya’da ticaret yollarını kontrol etme fırsatı sunuyordu.
İngiltere, Filistin'in bir Yahudi devletine dönüşmesinin, Batı Asya’da kendisi için daha fazla politik ve ekonomik etkinlik sağlayacağına inanıyordu. Bu, İngiltere'nin stratejik çıkarlarına hizmet edecekti ve bu nedenle Balfour Deklarasyonu, İngiltere'nin Orta Doğu'daki pozisyonunu güçlendirmek için önemli bir adım olarak kabul ediliyordu.
Bu faktörlerin yanı sıra, Balfour Deklarasyonu'nun Filistin'in kaderini değiştiren bir belge olduğu ve tarihsel ve politik birçok boyutu bulunduğu unutulmamalıdır. Balfour Deklarasyonu, İngiltere'nin ve Batı'nın Batı Asya’daki çıkarlarını şekillendirmek için önemli bir adım olarak atıldı.
İngiltere’nin Balfour deklarasyonuyla Filistin milletine ihaneti
Balfour Deklarasyonu'nun açıklanması, İngiltere’nin Filistin halkına ihanetini açıkça göstermektedir. İngiltere Filistin milletinin haklarını yok sayarak sahip olduğu görevi kötüye kullandı.
1922 yılında Milletler Cemiyeti tarafından onaylanan bir belgede, Britanya'ya Filistin'i yönetme görevi verildi ve bu görev, 10 yıl içinde Filistinliler için bağımsız bir devlet kurma amacını içeriyordu. Bu karar, Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasından sonra, Filistinlilerin kendi devletlerini kurmak için gerekli kaynaklara sahip olamayacaklarını düşünülerek alınmıştı.
Balfour Deklarasyonu, Filistin halkının haklarını görmezden gelmenin açıkça bir simgesidir. Bölgeye gidip yerleşen Siyonistler, Filistinlilere insan muamelesi yapmıyor, Filistinlileri haksızca kendi evlerinden, kendi yurtlarından kovuyorlardı.
Ayrıca Okumanızı Tavsiye ederiz: "Filistinliler toprak sattı mı?"
Bu deklarasyonun hukuki bir temeli yoktu çünkü İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour, İngiltere'ye ait olmayan bir toprağı (Filistin'i) Siyonistlere vaat etmekteydi.
Deklarasyonun açıklandığı andan itibaren İngiltere'nin Filistinli halkın durumunu umursamadığını gösteren belgeler ortaya çıktı. İngiliz hükümeti ve diğer büyük güçler, Filistinlilerin durumunu göz önünde bulundurmak istemiyor ve Siyonistlerin bir devlet kurma talebini yerine getiriyorlardı.
Siyonistlerin Filistinlilere karşı vahşice cinayetleri o tarihlerden bugüne kadar devam etti.
yorumunuz