İslam Devriminden Sonra İran-Türkiye İlişkilerinin Kısa Yorumu

Tahran, İRNA- Birkaç yüzyıllık geçmişi ile İran-Türkiye ilişkileri, işbirliği, iyi ilişkiler, dalgalı gerilim ve yoğun rekabet şeklinde süregelmiştir. Türkiye ve İran, Selçuklular döneminden beri tarihi miras ve ortak kimlikleri ile farklı yönetim modelleri temelinde jeopolitik üstünlüğü elde etme doğrultusunda bölgesel bir güce dönüşmek istiyor ve buna bağlı olarak jeopoliitk ve jeostratejik rekabet içerisindeler. İRNA Türkçe olarak iki ülke ilişkileri hakkında Türkiye uzmanı Seyyid Ali Kaymakami ile röportaj gerçekleştirdik. Röportaj serisi 4 bölümde okurlara sunulacak.

Sayın Kaymakami, röportajda İran'da İslam Devrimi'nin yaşandığı 1979 yılından beri İran-Türkiye ilişkilerinin seyri ile ilgili yorumlarını şöyle açıkladı:

''Birkaç yüzyıllık geçmişi ile İran-Türkiye ilişkileri, işbirliği, iyi ilişkiler, dalgalı gerilim ve yoğun rekabet şeklinde süregelmiştir. Türkiye ve İran, Selçuklular döneminden beri tarihi miras ve ortak kimlikleri ile farklı yönetim modelleri temelinde jeopolitik üstünlüğü elde etme doğrultusunda bölgesel bir güce dönüşmek istiyor ve buna bağlı olarak jeopolitik ve jeostratejik rekabet içerisindedirler. İki ülke Osmanlı ve Safevi hükümdarlıklarından beri kimlik kültürüne ve yönetim modellerine sahip olmuş ve doğal coğrafya ile eşit jeopolitik konumda bulunarak gerektiğinde ilişkilerini ortak çıkarlar çerçevesinde koruyor. Farklı çıkarları olduğunda ise karşı karşıya geliyor ve birbiri ile sorun yaşıyorlar. İran ve Türkiye ilişkilerinin önemli bir kısmı, küresel güçlerin bölge ile ilgili politikalarından etkileniyor veya büyük güçlerin stratejilerin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. İran ve Türkiye, işbirliği yapan veya rakip bölgesel güce dönüşmek istemekte ve ABD ile Rusya gibi uluslararası güçlerin bölgedeki etkisini kırmaya çalışmaktadır. Ancak bu ideal görüş, Türkiye’nin Batı ve Nato ekseninde olmasından dolayı gerçekleşmeyecektir.

Kenan Evren komutasındaki çetenin yaptığı 12 Eylül darbesinin nedenlerinden biri, İran’daki İslam Devrimi’ydi.

Irkçı İsrail rejimi 23 Temmuz 1980 günü Kudüs’ü İsrail’in ebedi başkenti olarak ilan etti. Türkiye ise 28 Ağustos günü buna tepki olarak Kudüs’teki Başkonsolosluğu’na kapatarak İsrail ile ilişkilerini Maslahatgüzar düzeyine indirdi.

Necmettin Erbakan başkanlığındaki Milli Selamet Partisi 6 Eylül 1980 tarihinde Konya’da ‘Kudüs’un Kurtuluş Günü’ protestosunu düzenledi. Bu protestoların en ünlü sloganı ‘Ya tamamen susturacağız ya da kan kusacaksınız’ idi.

İslam Devriminden Sonra İran-Türkiye İlişkilerinin Kısa Yorumu

Türkiye’nin dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Konya’da Türk İslamcı akımların ve ‘Ankara’daki İranlı Öğrenciler İslami Derneği’nin aktif katılımı ve çok sayıda bildirinin dağıtımı ile düzenlenen Kudüs Günü gösterileri sonrası, bu olaya çık kızdıklarını söyledi. Kenan Evren hatıratında, ‘Milli Selamet Partisi, İsrail’in Kudüs’ü işgal etmesine itiraz olarak Konya’da gösteri düzenledi. Gösteride Türkiye’nin çeşitli yerlerinden militanlar, din adamları ve hatta ülkemizde mukim Müslüman ülkelere mensup vatandaşlar, gösteriye katıldı. Bu gösterilerin sözde amacı, Komünistlere karşı gövde gösterisiydi’’ diye yazıyor.

İslam Devriminden Sonra İran-Türkiye İlişkilerinin Kısa Yorumu

ABD de ‘Bizim çocuklar darbe yaptı’’ diye o dönem açıklamada bulundu. Darbe sonrası Türkiye ile İsrail işbirliği devam etti ve İran’a ait tüm yayınlar ve kitaplar, Türkiye’de yasaklanıp toplatıldı. Partiler ve İslamcı gençlerin aktif olduğu 600 Akıncılar merkezi kapatıldı. Müslüman ve solcu öğrenciler gözaltına alındı. Birçok Türk İslamcı, İran’a ve diğer ülkelere sığındı. Binlerce İslamcı ve solcu öğrenci ve öğretim görevlisi, üniversitelerden kovuldu. 1980’li yıllarda İran ile Türkiye ilişkileri, çok gergindi. Bazı İranlı öğrenciler gözaltına alındı, işkenceye maruz kaldı veya ülkeden ihraç edildi. İran Ordusu’na mensup bazı kişiler de Türkiye’ye sığındı. Türkiye 1980’li yıllarda İran’ı İslam Devrimi’ni ve Şiiliği ihraç etme ve PKK’ya deste vermekle suçlayarak İran’a karşı ABD ve Yahudi-Siyonist lobisinin desteğine başvurdu. Türkiye 1990’lı yıllarda aynı yöntemle İran’a karşı koymaya çalıştı. 1997 yılından sonra dönemin İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin katkılarıyla İran ile Türkiye arasındaki güvensizliğin güvenlik, enerji ve ekonomik işbirliği yapılarak giderilmeye ve PKK tehditlerine karşı ortak mücadele etmeye çalışıldı. İran da Türkiye’nin PKK saldırılarından kaynaklı güvenlik endişelerini anladığını açıkladı.

1990’lı yıllarda Erbakan’ın Başbakan olduğu ve Refah Partisi ile Tansu Çiller başkanlığındaki Doğruyol Partisi’nden oluşan Refah-Yol Hükümeti döneminde BOTAŞ şirketi aracılığıyla İran ve Türkiye arasında doğalgaz anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre Türkiye 2000 yılından sonra İran’dan yıllık 3 milyar metreküp doğalgaz ithal etti ve 2005 yılından sonra İran’ın Türkiye’ye yaptığı doğalgaz ihracat miktarının yıllık 10 milyar metreküpe artırılması üzerinde anlaşma sağlandı. Türkiye’nin 54. Koalisyon hükümeti Refah Partisi ve Doğruyol Paritisi’nin koalisyonu ile kuruldu ve 28 Haziran 1996 tarihinden 30 Haziran 1997 tarihine kadar devam etti. 1996 yılında Türkiye ve İsrail arasında askeri ve güvenlik anlaşmasının imzalanması stratejik işbirliğine yol açtı. Bu ilişkileri, Türkiye hava sahasının İsrail tarafından kullanılmasından ortak tatbikat yapılmasına kadar birçok işbirliği alanını kapsıyordu. Zira TSK’daki Batıcı grup, 28 Şubat 1997 tarihinde İran tehditlerini ve Kudüs Günü gösterilerini gerekçe göstererek askeri bir nota verdi ve Başbakan Erbakan’ı istifa etmeye zorladı. Bu post modern darbenin nedenlerin biri Erbakan tarafından kurulan D-8 Grubuna karşı olmaktı. TSK ayrıca Refah-Yol Hükümetini geniş askeri ve güvenlik işbirliği ile F-16’ların ve Amerikan tanklarının restorasyon işini İsrail’e vermeye zorladı. Batı Çalışma Grubu adlı darbeci klik bir kez daha İran’a karşıtlığını ABD ve İsrail’in desteği ile zirveye taşıdı. 1999 yılında CIA ve MOSSAD, PKK lideri Abdullah Öcalan’ı kaçırarak Türkiye’ye teslim etti. Refah-Yol Hükümeti’nin devrilmesinden sonra Anavatan Partisi, Demokratik Sol Partisi ve Demokrat Parti’nin oluşturduğu yeni koalisyon hükümeti kuruldu ancak Parlamento’nun onayını alamadı.

Türk Bankası ihalesinde yolsuzluk yapıldığı iddiasının ortaya atılmasının ardından CHP, koalisyon hükümetine desteğini geri çekti. CHP, hükümete güven oyunun geri çekilmesini istedi. 25 Kasım 1998 tarihinde bu tasarının TMBB tarafından onaylanması ile ANASOL-D Hükümeti güven oyunu alamadı. Bülent Ecevit Başbakanlığındaki 57. Hükümet, Demokratik Sol Parti, Anavatan Partisi ve MHP’nin bir araya gelmesi ile 28 Mayıs 1999 tarihi ile 18 Kasım 2002 tarihine kadar görev yaptı.

İslam Devriminden Sonra İran-Türkiye İlişkilerinin Kısa Yorumu

Ancak yolsuzluklar ve 70 milyar doların üstünde bir sermayenin yurt dışına çıkması nedeniyle aşırı enflasyon oldu ve AKP, Refah Partisinden ayrılarak 3 Kasım 2002 tarihli seçimlerde oyların yüzde 34.28’ini kazanarak tek başına hükümet kurmayı başardı.

Necmettin Erbakan bu ayrışma ile ilgili olarak, ‘’Erdoğan Milli Görüş gömleğini çıkardı ve Siyonizm gömleğini giydi’’ dedi.

4 Persons

İlgili haberler

yorumunuz

You are replying to: .