Ulusal Kanal İran Temsilcisi Gürkan Demir İRNA haber ajansı Türkçe Servisine verdiği röportajda ABD'nin Ürdün üssüne saldırılara misilleme gerekçesiyle bölge ülkelerine yapılan son ABD saldırılarını değerlendirdi.

Ulusal Kanal İran Temsilcisi Gürkan Demir İRNA Haber Ajansı Türkçe Servisine verdiği röportajda ABD’nin Ürdün üssüne saldırılara misilleme iddiasıyla bölge ülkelerine gerçekleştirdiği saldırıları değerlendirdi.

Gürkan Demir:


ABD’nin Ürdün üssündeki olayla ilgili Irak ve Suriye’de yaptığı misillemenin kısa, orta ve uzun vadeli amaçları olduğu görülüyor. Amaçlarının ilkini saldırı hazırlık aşamasındaydı. Washington’da Temsilciler Meclisi üyeleri ile Senato üyeleri başta olmak üzere kimi çevreler, “İran doğrudan hedef alınsın” kampanyası yürüttü. Bunun olma ihtimali yoktu ki olmadı da. Ama kampanya ile hedeflenen yaklaşan ABD seçimleri kapsamında Joe Biden yönetimi etki altına almak, çizilmekte olan karizmasına bir çizik daha atmaktı. Diğer yandan yaklaşık 5 gün ABD İran’a saldıracak yaygarası ile İran iç kamuoyunda tartışmalar yaratmak, halkı panik etmek, İran’ın kaslarını test etmek vardı.

En nihayetinde ABD’nin doğrudan İran hedeflerine saldırısı şu ana kadar olmadı. 2 Şubat akşamı başlayıp 3 Şubat gecesi süren bombardımanda ABD’nin İran destekli gruplar olduğu iddiasıyla Deyrizor bölgesine ve Irak’ta Haşdi Şabi hedeflerine yoğunlaştığını görüyoruz. Vurulan hattın ilk etapta direniş grupları arasındaki lojistik ağ olduğu göze çarpıyor. Yani gruplar arasındaki bağlantının kopartılmasının hedeflendiği anlaşılıyor.

Saldırının orta vadeli hedefi, direniş gruplarına bir gözdağı vermek, onların kararlılığını ve iradesini kırmak, Filistin direnişini desteklemekten vazgeçirmekti. Bunda başarılı olunduğunu söyleyemeyiz. Direniş gruplarının iradesinin çelikleştiği ve önümüzdeki dönemde ABD üslerine yönelik daha kuvvetli operasyonlar yapmaları muhtemel… Hedef alınan gruplar ise, DEAŞ ve onun devamı niteliğinde olan HTŞ, El Nusra gibi gruplara karşı savaşmış, savaşmaya da devam edenler olarak karşımıza çıkıyor.

ABD, Ürdün’de 3 askerinin intikamının yanı sıra kendisinin yarattığı adı geçen terör gruplarının imha edilmesinin de bir açıdan “hesabını” sormuş oldu. Haşdi Şabi’nin Irak Silahlı Kuvvetleri’nin bir parçası olduğu, DEAŞ’ın Irak şehirlerini yakıp yıkarken karşılarında göğüslerini siper ederek savaştığını bu noktada bir kez daha hatırlatarak altını çizelim. Aynı zamanda ABD, “Siz nasıl olur da Filistin halkıyla dayanışma gösterirsiniz” diyerek bu saldırıları yapmıştır.

Bu arada saldırının geç gelmesini direniş gruplarının fırsata çevirdiğini görüyoruz. ABD’nin saldırısından askeri kaybı en aza indirmek için bulundukları noktalardaki güvenlik tedbirlerini üst seviyeye çıkarttıkları, kimi silahları başka noktaya taşıma gibi faaliyetler yapıldığı bilgileri paylaşıldı.

Saldırının geç gelmesi, çeşitli noktaların boşaltılmasını danışıklı dövüş olarak sunmaya çalışan yorumlara katılmıyorum. Burada ABD karar vericilerinin kendi iç çekişmeleri, bazı yöneticilerin bu planlamaya ikna edilmesi için kaybedilen zaman ve operasyonel reflekslerinde bir zedelenme olduğunu düşünüyorum. Saldırı sonrası Biden yönetimine karşı başlatılan linçleri de not edelim.

İran’ın Yanı Sıra Hedefte Türkiye de Var

Bu olayda aslında İran’ın yanı sıra Türkiye’nin de hedefte olduğunu görmeliyiz. Bana göre Astana masasını bombaladı Amerika Birleşik Devletleri... Nasıl mı?

Astana’nın en önemli hedefi, ABD’yi Suriye’den çıkartmak ve onun desteklediği terör örgütlerini ortadan kaldırıp Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması. Bu hedefler için bölge ülkeleri ABD’nin bölgede PKK/PYD eliyle oluşturmak istediği “İkinci İsrail” veya sözde “Terör devleti”nin engellenmesi gerekliliği konusunda da hemfikir.

ABD ise bu sözde devletçiğine karşı Suriye Ordusuyla omuz omuza savaş bu direniş gruplarını zayıflatmak ve hatta ortadan kaldırmak istiyor. Önümüzdeki süreçte bu grupların PKK/PYD alanlarına yönelimini şimdiden kesmek istiyor. Bu son saldırısıyla da bir ön aldı. Yani Ürdün üssü konusu biraz işin bahanesi olarak kaldı.

Direniş gruplarının, 5 Şubat günü Deyrizor bölgesinde El Ömer üssü ve civarına yaptığı İHA/SİHA operasyonunu da bunu destekleyen bir örnek olarak sunabiliriz. Bu operasyonda 6 SDG’li yani PYD’li öldürüldü. Olay ile ilgili açıklama yapan PYD, “Suriye rejim çetelerinin kontrolündeki bölgelerden kalkan bir kamikaze drone Deyrizor'un doğusundaki El Ömer sahasındaki eğitim akademisini hedef alması sonucu 6 savaşçımız hayatını kaybetti. Bu terör saldırısını kınarken, saldırının kaynağına uygun askeri cevap hakkımızı kullanacağımızı teyit ediyoruz.” açıklaması yaptı. Yani ABD önümüzdeki süreç için yaşadığı bir endişeyi yaptığı saldırının hemen arkasından gelen karşı yanıtla daha yakından tanıtmış oldu.

ABD için Kaçınılmaz Son Yaklaşıyor

ABD’nin bölünme aşamasına gelmesi (Teksas konusu), iç siyasette yaşadığı karmaşa, yaklaşan seçimler, Ukrayna’da yaşadığı çıkmaz, Filistin’de 4 aya gelen Aksa Tufanı Operasyonu sonrası belirlenen hedeflere ulaşılamaması ve kuklası İsrail’in varoluşsal sorunlar yaşaması, Tayvan meselesi, Çin’in yükselişi, bölge ülkelerinin kendi aralarındaki bağı kuvvetlendirmeye dönük adımlar atması, Suriye’ye diz çöktürememesi gibi bir tablo içinde İran’a doğrudan saldırarak yeni bir cephe açmaya tahammülü yok.

Aynı zamanda İran’a yönelik doğrudan saldırı için de aradığı desteği bulmakta zorlanacak.  Ama aynı zamanda bu köşeye sıkışmışlık içinde bir kedi misali cırmalama halinde olduğunu da görelim. ABD’nin İran’a doğrudan olası bir saldırı yapması, savaşın genişlemesine neden olacak bir durum. Bu durumda yaşanacak tabloya baktığımızda, Çin ve Rusya’nın İran’ın yanında yer almasının yüksek olasılıklı olmasının yanı sıra bölgedeki diğer devletlerin, böyle bir saldırıda ABD ile işbirliğine gitmesi mümkün gözükmüyor.

En iyi ihtimalle tarafsız kalacağına dair tartışmalar var.  Öte yandan Hürmüz Boğazı’nda yaşanacak tıkanıklık petrol fiyatlarının fırlamasına neden olacaktır ki dünya petrol ticaretinin önemli bir kısmını bu bölge domino ediyor. ABD bunu da kaldırabilecek durumda değil. İran’ın uzun menzilli balistik füzeleri, hava savunma sistemleri ile S/İHA kabiliyetine baktığımızda da ABD’nin bölgedeki bütün üsleri ve hatta denizlerdeki kuvvetleri menzil içinde yer alıyor. Yani özetle ABD, İran’a yönelik olası saldırıda, “taşıma suyla değirmeni” döndüremez.

Eğer ABD askerlerinin canına zarar gelmesini istemiyorsa burada yapması gereken, bu tarz gayri meşru saldırılar düzenleyip ülkelerin egemenlik hakkını ihlal etmek, bomba ve füzelere milyon dolarlar harcamak yerine bölgedeki askeri varlığına yarın tez yok son vermelidir. İsrail’e sağladığı desteği kesmelidir. Bölgede var olan terör örgütlerini beslemeyi bırakmalıdır. Bölgeyi yeniden dizayn etme planlarını tarihin çöplüğüne atmalıdır. Washington bunu kendi eliyle yapmasa da bölge ülkeleri zaten bunu yapma sürecini başlatmıştır. ABD için kaçınılmaz son yaklaşmaktadır.

Ekler