Filistin İsrail’e toprak sattı mı?, Filistinliler ne zaman Yahudilere toprak sattı vs. gibi sorular uzun süredir Filistin bölgesindeki önemli gelişmelerin ardından gündeme getirilen meseleler olarak bilinir. Bu yazıda yaygın tarihi cevapların yanı sıra mantık ve argüman yoluyla da bu soruyu bir kez daha yanıtlıyoruz.
Filistinlilerin toprak sattığı iddiasının bu yıl gündeme gelen yeni bir iddia olmadığını belirtmeliyiz. Siyonist İsrail rejimi yıllardır Filistin’de yaşanan olayları, Filistin halkına karşı gerçekleşen cinayetleri ve savaş suçlarına yönelik dünya kamuoyunun tepkilerini etkisiz hale getirmek için farklı medyatik teknikleri kullanır. Ancak bununla da yetinmeyip Filistin meselesindeki tarihi gerçekleri dahi değiştirip sahte bir tarih algısı oluşturmayı hedeflemiştir. Söz konusu uzun vadeli algı operasyonunun sonucunda gündeme gelebilen konulardan biri de Filistinlilerin Yahudilere toprak sattığı iddiasıdır.
Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok noktasında bulunan Yahudilerin Filistin topraklarına sevk edilip yerleştirilmesini hedefleyen İngiltere bazı taraflarca satıldığı iddia edilen toprakların önemli bir kısmına el koydu. Ancak İngiltere topraklara bazen doğrudan bazen ise dolaylı olarak el koymuştur.
Balfour Deklarasyonu gölgesinde Filistinlilerin toprakları
Dönemin Britanya dışişleri bakanı olan Arthur Balfour Siyonist öncülerin müzakereleri ve çabaları sonucunda 2 Kasım 1917 tarihinde Siyonist akımın liderlerinden Rothschild’e bir mektup göndererek İngiltere devletinin Filistin topraklarında bir Yahudi ülkesinin kurulmasına olumlu baktığını bildirdi.
İlk defa Theodor Herzl öncülüğünde 1897 tarihinde Dünya Siyonist Teşkilatı’nın ilk kongresinde açıklanan Yahudi devlet fikri bu tarihten itibaren kesintisiz bir şekilde takip edildi. Siyonistlerin Osmanlı, Almanya ve İngiltere ile olan ilk müzakereleri başarısız olsa da 1. Dünya Savaşı’nın ardından İngiltere’nin Yahudilerin kendi çıkarlarına hizmet edecek bir unsur olarak kullanılabilmesi fikri, bu ülkenin Yahudi devletine yönelik yaklaşımının değişmesine yol açtı.
Balfour Deklarasyonunda öne çıkan en önemli mesele İngiltere devletinin Yahudiler için milli bir ülkenin oluşması için gerekli çabaları yerine getireceği olmuştur.
İngiltere’nin Filistinlilerin aleyhine vergi politikaları
İngiltere’nin kontrolünde olan Filistin’de İngiltere Siyonistlerin fantezilerine hizmet eden hedeflerini gerçekleştirebilmek için farklı araçlar kullanmıştır. Bunların başında ise İngiltere’nin Filistinli arsa sahiplerinin aleyhine uyguladığı sıra dışı vergi politikaları olmuştur.
Filistinli arsa sahipleri İngiltere’nin kendilerine uygulamış olduğu vergi politikaları karşısında çaresiz kalmış, topraklarını bırakmak dışında başka bir yolları kalmamıştır.
İngiltere dolaylı yollardan sözde satın aldığı toprakları Yahudilere satmakla kalmadı ortak kamu topraklarını da Yahudi yerleşimcilere teslim etti.
Öte yandan Filistinlilerin toprakları zorla teslim etmelerinin ardından vatandaşlıktan çıkarılmaları da ortada bir alışverişin söz konusu olmadığını, Filistinlileri topraklarından zorla çıkartılmasının hedeflendiğinin bir diğer kanıtıdır. Filistinliler İngiltere’nin zoruyla topraklarını zor pahasıyla sattıktan hemen sonra vatandaşlıktan da çıkartılıyordu. Nitekim ortada bir alışverişin söz konusu olmadığı herkes tarafından biliniyordu.
Topraklarını satan sayılı Filistinliler de topraklarını Yahudilere değil, Müslümanlara satmıştır. Farklı ülkelerden İngiltere’nin çalışanı olmayı benimsemiş bazı Müslümanlar, dini kimliklerini kullanarak toprakları Filistinlilerin elinden alma politikaları doğrultusunda İngiltere’ye hizmet etmiştir.
Filistinli dini âlimlerin Yahudilere toprak satımının haram olduğuna dair fetvaları hem bir yandan Filistinlilerin İngiltere’nin Yahudilere toprak tahsis etme politikalarının farkında olduğunun bir göstergesi hem de İngilizlerin ne için bazı yabancı Müslüman isimlerin aracılığıyla toprakları satın almaya çalışma gereksinimi duyduğunun bir nedeni olarak ele alınabilir.
İngiltere’nin Filistin topraklarındaki görevi neydi?
Milletler Cemiyeti tarafından 1922 yılında Filistin’in İngiltere mandası olmasını onaylayan belgede Britanya 10 yıl içerisinde Filistinliler için Filistinli bir devlet kurmakla görevlendirilmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından Filistinlilerin Filistin’de bir devlet kurması için gerekli imkanlara sahip olmadıkları gerekçesiyle Filistin’in devletleşme aşamasına kadar yönetilmesi görevi İngiltere’ye verilmişti.
Ancak İngilizler Balfour deklarasyonunda Siyonistlere söz verdikleri gibi Milletler Cemiyeti’nin senedini sadece Filistin topraklarında egemenliklerini kurmak için kullanıp bu topraklardaki 28 yıllık egemenlikleri boyunca sistematik olarak Siyonist bir Yahudi devletini oluşturmak için çabaladılar.
Siyonistler Filistin topraklarında yapay bir devlet kurma aşamasına geldiklerinde önceden planlanmış bir şekilde İngilizler gemilerle Filistin’den çıkıp sahip oldukları tüm askeri araçları Siyonistlere devrettiler.
Filistin’de “Yahudilere toprak satmak haramdır” fetvası
Filistinliler özellikle 20. yüzyılın otuzuncu yıllarında topraklarının Siyonistlere satılmasına karşı geniş çaplı mücadeleler başlattı. Büyük Filistinli müftü Hacı Emin Hüseyni’nin yönetiminde “Yüksek İslami Konsey” de bu doğrultuda önemli bir rol ifa etmiştir.
Filistinli alimlerin ilk kongresi 26 Ocak 1935 tarihinde düzenlendi. Söz konusu kongrede Filistinli dini önderler ve müftüler oy birliğiyle Filistin topraklarının Yahudilere satılmasının kesinlikle haram olduğunu bildirdi. Söz konusu fetvaya göre Yahudilere toprak satan satıcı yahut aracı mürtet sayılacak ve Müslüman toplumdan dışlanması gerekecekti.
Öte yandan bu dönem boyunca defalarca Filistin halkı Yahudilerin topraklarına yerleştirilmesini, Yahudi göçmenlerinin sistematik olarak Filistin’e getirilmesi ve Filistinlilerin kendi topraklarından sürülmesini protesto etmiştir.
Hamas’ın Askeri kolunu İzzeddin el-Kassam’ın adı nereden geliyor?
İzzeddin el-Kassam (19 Aralık 1882 – 20 Kasım 1935) Filistin’in İngiltere mandasında olduğu dönemde Yahudilerin sistematik olarak Filistin’e göç etmesi için takip edilen politikalara karşı çıkan mücahitlerden biridir. İzzeddin el-Kassam bu doğrultuda silahlı mücadeleyi sürdürerek İngiltere’nin Siyonist politikalarına karşı çıktı. el-Kassam 20 Kasım 1935 tarihinde İngiliz güçleriyle çatışma sırasında şehit oldu.
Hamas’ın askeri koluna da şehit İzzeddin el-Kassam’ın anısına bu isim verilmiştir. Burada dikkate alınması gereken konu İzzeddin el-Kassam gibi silahlı mücadele veren isimlerin çok fazla olması, Filistin tarihi boyunca İngiltere’nin Siyonist politikalarının bu topraklarda farklı biçimlerde protesto edilmiş olmasıdır. Bu mesele de başlı başına Filistin’in Yahudilere kendi isteğiyle toprak satması yahut buna benzer bir iddianın ne kadar gerçeklerden uzak kaldığını açıkça göstermektedir.
Ayrıca bu içeriğimizi de okumanızı tavsiye ederiz: "Şehit Mutahhari ve İslami Vahdet Söyleminin Önemi"
Filistinliler İsrail’e topraklarını sattı iddiası mantıklı mı?
Tüm tarihsel kanıtları göz ardı edip Siyonist medyaların sürekli gündemde tutmaya çalıştığı bu yalan iddianın doğru olduğunu varsayalım.
Filistinlilerin toprak satma meselesinde tartışma konusu olan bütün bu topraklar Filistin topraklarının yüzde 1.8’ini oluşturuyor. İngiltere’nin bu yazıda da birkaçına değindiğimiz yollarla Yahudilere verdiği Filistinlilere ait toprakların tümü ise Filistin topraklarının yüzde 7’si civarında.
Biz Filistinlilerin toprak sattığı yönündeki yalan iddianın doğru olduğunu varsaydığımızda bile tartışma konusu olan bütün bu topraklar en fazla Filistin topraklarının yüzde 8’ini oluşturduğuna dikkat edinmeli. Günümüzde ise Filistin topraklarının yüzde 80’inden fazlası Siyonist İsrail rejiminin işgalinde.
Bu durumda söz konusu iddianın doğru olduğunu varsaydığımızda bile Siyonist rejiminin işgalci olduğu gerçeğini sorgulayacak herhangi bir delil doğmuyor.
"Filistinliler toprak sattı" iddiası kimin işine yarıyor?
Siyonist rejimi resmen kurulduktan sonra Filistinlilerin geriye kalan topraklarını işgal etmek için dünyanın gözü önünde geniş çaplı cinayetler işlemekten hiç kaçınmadı. Siyonistler bu düzeyde de kalmayı hedeflemeyip, Filistinlilere karşı bir soykırım gerçekleştiriyor.
Dünyanın gözü önünde hastaneleri, camileri, kiliseleri ve okulları hedef alan Siyonist İsrail rejimi bununla da sınırlı kalmayıp açıkça fosfor bombalarıyla Filistin halkını bombalıyor.
Siyonist İsrail rejimi tüm bu savaş suçlarını medya sayesinde oluşturduğu soru işaretleriyle belirsiz kılma çabası içerisinde olmuştur.
Siyonist İsrail rejimi bu yöntemi bir tek işlediği savaş suçları ve cinayetler için değil, bu yapay rejimi meşru kılmak doğrultusunda yanlış tarihsel algılar oluşturmak için de kullanıyor.
İsrail’in savaş makinesi ve medya kolu paralel bir şekilde ilerleyerek birbirini takviye etmektedir. Dolayısıyla “Filistinliler topraklarını sattı” gibi gerekçesiz iddiaların gündeme gelmesi için yürütülen çaba insanların Siyonist rejimin insanlık suçlarını kınamakta tereddütlerle karşı karşıya gelmesi için gerçekleşmektedir.
Siyonist İsrail rejiminin tüm bu çabalarına rağmen Hamas’ın “Aksa Tufanı” operasyonu ve sonrasında yaşananlar Siyonist İsrail rejiminin askeri ve güvenlik konusundaki telafi edilemez yenilgisinin yanı sıra medyatik yenilgisinin de önemli bir etkeni olmuştur. Dünya genelinde Siyonist İsrail rejimine karşı düzenlenen protestolar ve dünya kamuoyunun bu rejime karşı olumsuz görüşü Siyonistlerin medya kanadının da büyük bir yenilgiye uğradığını göstermektedir.